Kendimiz ile ilgili algımız daha oluşmamıştır dünyaya geldiğimizde. Ben kimim, nasıl biriyim, potansiyelim ne, değerli miyim, önemli miyim, yeterince iyi miyim, sevilebilir miyim? Kendimiz ile ilgili olan tüm bu inançlarımız, doğduğumuz andan itibaren şekillenmeye başlar. Kendimiz ile ilgili tüm bu soruların cevaplarını ve daha da fazlasını ararız.
Kendilik algımız daha şekillenmemişken, ebeveynlerimiz bir ayna tutar bize. Aynadaki yansımanın biz olduğumuzu söyler. Bu ayna ile kendimizi görmeye başlarız. Ama gerçek şu ki aynada ki gördüğümüz yansıma gerçek biz değildir. Bu, ebeveynlerimizin gözünden bizizdir. Bu gözlerde sevgi, şefkat ve ilgi gördüğümüzde, aynadaki beni “sevilebilir ve değerli” olarak görürüz. Bu gözlerde ve sözlerde bol eleştiri, hoşgörüsüzlük, öfke gördüğümüzde, “yeterince iyi olmayan, beceriksiz ve kusurlu” bir ben görürüz.
Çocuklarımızı seviyoruz, ancak mükemmelliyetçi sözlerimizle, kaygılı gözlerimizle onlara tuttuğumuz aynada nasıl bir benlik gösteriyoruz? Peki ya ebeveynlerinizin size tuttuğu aynalarda sizin kendilik algınız nasıldı? Sizce tuttuğunuz bu aynalarda, çocuğunuz sağlıklı, değerli, yeterince iyi bir ben görebiliyor mu? Aynada ki yansımasında olumsuz bir benliği olan ebeveynler, çocuğuna sağlıklı bir benlik geliştirmesine yardımcı olabilir mi?
Travmalarımızın gölgesinde, hayat ile zorlu bir mücadele verirken, bazen çocuklarımızın benlik algılarını olumsuz etkileriz. Bazenler, çocuğun sağlıklı bir benlik geliştirmesine zarar vermez. Ancak devamlı ve süregiden yanlış tutumlarımız çocukların karakterine ve sağlıklı kendilik algısı geliştirmelerine zarar verir. Çocukken bu zarara uğrayanların ancak çok azı, büyüdüğünde aynadaki yansımanın kendisi olmadığını, ebeveyninin gözündeki yansıması olduğunu ayırt edebilir.
Solmaz Altunçanak